• Anasayfa
  • Hakkımızda
    • Vizyon Misyon
    • Yönetim Kurulu
    • Üyelerimiz
    • İş Birlikleri
    • Dernek Tüzüğü
  • Eğitim
    • Hekimler İçin
    • Hastalar İçin
  • Projeler
    • Hekimler
      • Projeler
    • Hastalar
      • Projeler
  • Üyelik
    • Üyelik Koşulları ve Başvuru Formu
    • Üyelik Aidat Bilgileri
  • Basında Biz
  • İletişim
  • Türkçe
  • English
Arama
Daha fazla oku...

Otizm spektrumu migreni de kapsar mı?

yonetim2021-12-15T15:03:12+00:00

Son yıllarda ilgi ve bilgi birikimi açısından zengin alanlardan biri oldu, “otizm spektrumu*” adı verilen hastalıklar dizini. Modern çağın getirisi midir? Yoksa farkındalık arttıkça daha mı sık fark eder olduk işin bu kısmını? Bu soruların cevabını, konunun uzmanlarına bırakıyorum. Benim ilgilendiğim kısım, migren öncüsü veya eşlikçisi olarak sıkça rastladığım mide-barsak sorunlarına otizm spektrumunda da neredeyse aynı oranlarda ve benzer klinik görünümlerle rastlamış olmam. Hassas barsak sendromundan anlamsız kusma ataklarına, nedeni ortaya konamayan karın ağrılarından reflüye* ve hatta anlamsız kusmalara kadar pek çok soruna hem migren hem de otizm tanısı alan kişilerde rastlıyoruz günlük pratiğimizde. Dahası, bu sorunlar ile konunun esas kahramanı olan migren veya otizm aktivasyonu arasında orantısal bir ilişki de gözlemliyoruz. Yıllar önce bir asistanımla birlikte yaptığımız bir tez çalışması sırasında migrenli kişilerde hassas barsak sendromu sıklığının toplum ortalamasının üç katına ulaşan sıklıkta olduğunu göstermiştik. Dahası bu durumun tersi de geçerliydi. Yani gastroenteroloji kliniğine hassas barsak sendromu nedeniyle başvuran kişilerde de migren sıklığı benzer şekilde toplum ortalamasının çok üstündeydi. Bir adım daha öteye giderek bu iki sorunu yaşayan kişilerde ortak genetik anormaliler olduğunu göstermiştik ve bu tespitimiz, Amerikan Nöroloji Akademisi Kongresi’nde basın bildirisinde yer alacak on önemli gelişme arasında yer almıştı. Bu tespitten sonra bir klinisyen olarak migren hastalarımı hassas barsak sendromu açısından daha titizlikle sorgular oldum ve eskisine göre daha sık destekleyici yanıt aldığımı fark ettim. Demek ki biz sormayınca, hastalar da baş ağrısı ile barsak düzeni arasında bir ilişki olabileceğini doğal olarak düşünemiyorlar ki, bize de söylemiyorlardı haklı olarak.

Bu şaşırtıcı ve uzak görünen birliktelik için biraz daha derine indiğimizde, beyinde ortak sinir şebekelerinde bazı kimyasalların dengesinin bozulduğunu öğrendik. tıp dünyasından. Bozulan kimyasal denge bireylerde hem beyin hem de barsak işlevlerini aksatıyor ve bir kısır döngü içerisinde bu iki durum birbirini olumsuz etkiliyor. Her ne kadar henüz bu yapboza ait bütün parçaları birleştirebildiğimizi söyleyemesek de, nörobilim açısından resmi kabaca algılamaya yetecek kadar parçayı yerleştirdiğimizi düşünebiliriz.

O halde, otizm spektrumuna bir de migren penceresinden bakmalı ve gerek otistik çocuklarda gerekse ebeveynlerinde hem migren hem de işlevsel mide-barsak sorunlarını (bulantı, kusma, kabızlık, ishal, barsak ritmi sorunları vb.) dikkatle sorgulamalıyız. Uyguladığımız tedavilerde yalnızca ana sorunu değil, ona eşlik eden unsurları da düzeltmeyi hedeflemeliyiz. Otizm görünümü ile kapıdan giren hastada “torbadaki migren”, migren görünümü ile giren hastada da “torbadaki otizm veya barsak sorunları” aklımızda olmalı. Hem ebeveyn hem de hekimler için devir, resme daha geniş pencereden bakma devri oldu, yaşamın tüm zorluklarına rağmen.

(*Otizm, yaşamın ilk üç yılı içinde ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden, sosyal etkileşim, sözel ve sözel olmayan iletişimde problemler, tekrarlayıcı davranış ve kısıtlı ilgi alanları ile kendini gösteren, karmaşık gelişimsel bir bozukluktur. Otizm, erken evrede basit belirtileri dikkate alındığında kolayca teşhis edilebilir ve bebeklere uygulanacak iyi bir rehabilitasyon programı ile etkileri önemli oranda azaltılabilir. Gebelik döneminde folikasit katkısı kullanmak otizm gelişme riskini önemli oranda azaltmaktadır. Günümüzde her 110 çocuktan birini etkilediği bilinen ve pek çok ailenin hayatının altüst olmasına yol açan bu bozukluğun 21. yüzyılın ortalarına kadar bir adı bile yoktu.)

(*Reflü olarak bilinen “Gastro Özofageal Reflü” hastalığı, mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçması nedeni ile oluşur. Reflü, asit, safra ve pankreas sıvısı içeren mide içeriğinin yemek borusuna gelmesi ve uzun süre temas etmesiyle yemek borusunun kendini bu mide içeriğinden koruma özelliğinin yok olmasından kaynaklanır. Erişkinlerin yaklaşık %20'sinde reflü görülmektedir.)

Kaynaklar: Özge, A. Genetik Havuzdan Çeyiz Sandığına Migren. İstanbul; A7 Kitap Yayıncılık, 2018.

Daha fazla oku...

Cep telefonları ve kablosuz yaşam migren ataklarını tetikliyor mu?

yonetim2021-12-15T14:55:37+00:00

Modern çağın dikenli gülleri oldu, 5 dakika bile ayrı kalamadığımız akıllı telefonlar, tabletler ve diğer mavi ekranlar. Her yaştan insan, neredeyse onları kontrol etmeden yarım saat bile geçiremez oldu, özellikle de ülkemizde. İnsanlar, yanında uyandığı eşine “Günaydın” demeden ekrandaki sanal âleme “Günaydın” dileklerini gönderir oldu. Hatta iş öyle bir noktaya geldi ki, eşine ait bir özel günü kutlamak için sanal âleme, “Canım kocacığım, seni çok seviyorum! İyi ki benim eşim oldun…” vb. duygu paylaşımı yapıyor. Yanındaki koltukta oturan eşi de uyduları aşıp ta gelen bu mesaja yanıt olarak, “Evet canım karıcığım, ben de seninle karşılaştığımız güne şükrediyorum; iyi ki benim karım oldun…” anlamında duygular döktürüyor ve o mesaj da uyduları aşıp geliyor eşinin ekranına. Takiben giden kalp emojileri (mısırdaki hiyeroglif görsellerini andıran bu duygu durum görselleri o kadar popüler oldu ki 2017 yılında, adına film bile yapıldı ve hatta uluslararası bir ödül bile aldı) de aynı yollardan gidip geliyor nitekim.

“Bunda bir terslik var!” diye düşünüyor insan. Bu iki insan neden duygularını birbirinin gözüne bakıp da paylaşmıyor. Hatta emojiler yerine neden birbirine dokunmayı tercih etmiyor? Bu kadar basitçe çözülebilecek bir şey için neden teknoloji ve onca maddi kaynak harcanıyor? Ve nihayetinde iki kişiyi ilgilendiren bir durum için neden onca insanın hayatının çok değerli saniyeleri veya dakikaları harcanıyor? Biz ipin ucunu ne zaman ve nerede kaçırdık?

İşin sosyal yönünü sosyal bilimcilere bırakıp biyolojik yönüne gelirsem, beni yukarıdaki örnekte iki kişinin ekranlarından gönderdikleri mesajlar değil, o sırada maruz kaldıkları elektromanyetik alan ilgilendiriyor, bir hekim olarak. Zira akıllı telefonları bir kablosuz internet ağına bağlanmak için, o ağdan mesaj göndermek için ve gelen mesajları anında alabilmek için sürekli 900 MHz ve üzeri dalga boylarında elektromanyetik alan (EMA) yaymak durumunda. Bu elektromanyetik alanlara telefonla konuşmak için uyduya bağlanmak, televizyonun uydusu için maruz kalınan elektromanyetik alan, fişe takılı her aletin yaydığı elektromanyetik alan, lambalar vb. etkenler eklendiğinde, adeta elektromanyetik alan atmosferinde yaşadığımız düşünülebilir. Kötü haber şu: Bu elektromanyetik alanların dalga boyları bizim sinir sistemimizdeki iletkenlik dalga boyu ile çakışıyor. Dolayısıyla bu alanlar doğrudan sinir hücrelerinde ve ağlarındaki iletkenlikle başlayan bir dizi hasara sebep oluyor. Kemik iliğini etkilemelerinden kısırlığa, beyin tümörlerinden kaygı bozukluklarına, uyku bozukluklarından erken Alzheimer’e kadar bir dizi sağlık etkileri gösterilen bu alanlar konusunda benim de hekim olarak deneyimim oldu vaktiyle. 2000’li yılların başında biyofizik bölümünden bir arkadaşımla kurbağaları yukarıda söz ettiğim 900 Mhz alan gücünde radyasyon yayan bir kaynağın karşısından 14 gün günde 4 saat tutup, akabinde kurbağaların siyatik sinirlerini (bacaklarındaki en güçlü sinir) elektron mikroskopta incelediğimizde gördüklerimiz bizi derinden etkilemişti. Zira sinirler adeta kezzapla yakılmış gibi berbat bir haldeydi. O günden sonra bizim evdeki kablosuz telefonlar gitti ve oğullarımıza ortaokulu bitirinceye dek akıllı telefon almadık; her ne kadar şimdi onlar da birer ekran bağımlısı sayılabilecek grupta olsalar da, en azından becerebildiğimiz kadar korumuştuk vaktiyle.

“Bu iş madem bu kadar vahim, bizim neden tam olarak haberimiz yok?” diye sorabilirsiniz. Nasıl olsun ki; haber almak için kullanacağınız her alan EMA bağımlı. Dahası, Dünya Sağlık Örgütü’nde bile EMA Çalışma Grubu’nda kablosuz yayın (GSM) operatörlerinin veto haklı üyeliği mevcut. Yani kimsenin sizin için kendi bindiği dalı kesmesini beklememek gerek.

Olayın tıbbi yönüne geri dönecek olursam; elektromanyetik alanların insan sinir sistemi (beyin, beyincik, omurilik, vücutta dağılan sinir ağları) üzerindeki etkilerini iki ana grupta incelemek gerekir diye düşünüyorum.

  1. Elektromanyetik Alanların Direkt Etkileri: Bunlar 900 MHz ve üzeri dalga boyunda gözle görünmeyen dalgalar yayan, dalga boyları gereği biyolojik varlıkların ve özelikle de sık kullanan insanoğlunun biyolojik sistemlerinde elektriksel akışı bozarak kalıcı hasar veren dalgalardır. Modern yaşamda yatağımızın başucunda duran telefondan başlayarak, kablosuz ve kablolu internet vericileri, kullandığımız elektrikli aletler, mikrodalga fırınlar, lambalar, arabamızdaki kablosuz bağlanma sistemleri dâhil pek çok alanda etkiliyor bizleri. Diyeceksiniz ki: “Kaçış yok artık bu cihazlardan; biz onların getirdiği kolaylıklara çoktan alıştık ve vazgeçemeyiz bu noktadan sonra.” Ya da, “Haklısınız; ben de aynı fikirdeyim ancak daha bilinçli kullanabilir miyiz? Ne değişecek ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle açıklayayım: Bu alanların insan hücresinde yarattığı etki maruz kaldığımız sıklık ve tek seferde maruz kaldığımız süre ile yakından ilişkili. Yani telefonu açıp kulağınıza dayadığınızda 3 dakika konuşmakla 30 dakika konuşmak arasında sinir hücrelerinin için çok şey değişiyor. Bu işi günde 3 kez yapmakla 10 kez yapmak arasında da çok şey değişiyor. Sık ve uzun süre maruz kalırsak bu elektromanyetik alanların hücre DNA’sında kırılma yaratarak kalıcı hasara yol açtığını biliyor bilim dünyası. Ve bildiğim kadarıyla uçaklardaki elektromanyetik alan etkisini bertaraf edecek koruyucu sistemler dahi geliştirildi bir noktaya kadar; ancak insan için henüz böyle iyi bir haber yok henüz.
  2. Elektromanyetik Alanların Dolaylı Etkileri: Artık çoğumuz hafta sonları doğaya çıkmak, eskiden olduğu gibi panayırları gezmek yerine kapalı alan alışveriş merkezlerine gider olduk. Yazın serin kışın da sıcak olduğu için, aradığımız her şeyi bir arada sundukları için, içerisinde gözümüze ve ruhumuza iyi gelecek bazı nesneler ve görseller barındırır olduğu için özellikle de bizim ülkemizde çokça tercih edilir oldu bu merkezler. Yurt dışında olduğu gibi akşam saat 6’da kapanmadıkları için hafta içi geç saatlere kadar bile faydalanabiliyoruz imkânlarından. Ancak burada geçirdiğimiz zaman uzadıkça artan baş ağrısı, kaygı eşiğiniz ve huzursuzluğunuz dikkatinizi çekti mi?

Peki ya elinizdeki mavi ekranlardan sosyal medyada biraz sayfama bakayım diye elinize aldığınızda gün sonunda toplamda ne kadar zaman geçirdiğinizi düşündünüz mü hiç? O kadar zaman da kaç sayfa kitap okunurdu? Kaç dostla yüz yüze sohbet edilebilirdi? Kaç dakika dışarıda yürüyüş yapılabilirdi? Örnekler çoğaltılabilir elbette; ancak tüm bunlar kitabımın konusu olan migreni direkt ve dolaylı olarak etkiliyor diye anlatıyorum size bunları.

Nasıl mı?

Sıkça elektromanyetik alanlarda;

  • Migren atakları sıklaşır ve atak şiddeti artar.
  • Zihinsel beceriler zayıflar.
  • Biyolojik olarak tetiklenen stres artar ve bu da diğer biyopsikososyal sorunları olumsuz etkiler.
  • Artan uyku sorunları migren ataklarını tetikler.
  • Azalan egzersiz kapasitesi ve sosyal ağlar migren ataklarını tetikler.

“O halde ne yapabiliriz; yok mu bu işin bir çözümü?” derseniz, öğrendiklerimden damıttıklarımı şöyle sıralayabilirim sizler için: Hepsinin bilimsel kanıt düzeyinde olmadığını ve benim yorumlarımı da içerdiğini özellikle belirterek.”

  • Bulunduğumuz ortamda kullanmadığımız tüm fişleri prizden çekelim.
  • Kablosuz aletler yerine mümkün olduğunda kablolu şekillerini tercih edelim.
  • Telefonumuzdaki kablosuz bağlanma seçeneklerini kullanmadığımız zamanlarda kapalı tutalım.
  • Telefonda konuşurken eski usul kablolu kulaklıkları kullanalım. O aletlerin beynimizden özellikle de kulak kepçemizin 3 santim kadar içinde yer alan hafıza merkezi ve bağlantılarından 20 santim uzakta olduğundan emin olalım. Dolayısıyla cep telefonlarımızı gömlek cebinde taşımayalım ve yatarken yastığımızın altına koymayalım. Aksi halde kalbiniz veya beyniniz bu süre boyunca mikrodalga fırında gibi işlem görecektir. Keza tablet, taşınabilir bilgisayar gibi aletleri kucağımıza alıp çalışmayalım; bedenimizden en az 20 santim uzak tutacak sehpa gibi bir düzende kullanalım. Bu sayede bahse konu elektronik aletlerin merkez etki halkasından kabaca uzak kalıp kendimizi ortamdaki elektromanyetik alan gücü ile denk bir hale getirmiş oluruz.
  • Binalarımızın ve yaşam alanlarımızın 100 metre yakınına bu tür elektromanyetik alan vericilerinin yerleştirilmesine engel olalım. Bu konuda kamuoyu yaratalım. Bir ara yaşadığım şehirde palmiye desenli vericiler nasıl da popüler olmuştu…
  • Sosyal medyada geçirdiğimiz zaman için kendimize bir kontrol mekanizması hazırlayalım. Örneğin özel bir durumda değilsek (hastaneden icapçı hekim olmak veya bir yakınımızın hayati bir müdahalede olması gibi) mesaj bildirim özelliğini kapalı tutup, kendimize o gün için ne kadar zamanı bu işe ayıracağımız konusunda plan yapalım. Aletin başına geçtiğimizde çalar saat özelliğini açıp belirlediğimiz sürenin sonunda bizi uyarmasını sağlayalım. Biriktirdiğimiz zamanı ister kitap okumak, ister egzersiz yapmak, isterse dostlarınızla bir kahve içmek için değerlendirin orası size kalmış. Ancak tasarruf ettiğiniz zamanı gördüğünüzde inanıyorum ki çok şaşıracaksınız.
  • Kendimize yatak odamız, ailecek oturma odamız gibi elektromanyetik alandan fakir alanlar yaratalım. En azından uyurken ve ailece sohbet ederken bu etkiden muaf olalım.

Tüm bunlar belki de sıkıcı gelmiştir, bilemiyorum; ancak, insan türünün evriminde önemli bir kırılma noktası olan yüksek teknolojiler için harcadığı onca zaman, para ve emek bir yana bedel olarak sağlığını kaybetmesi hiç de iyi olmaz. Ne dersiniz?

Kaynaklar: Özge, A. Genetik Havuzdan Çeyiz Sandığına Migren. İstanbul; A7 Kitap Yayıncılık, 2018.

 

Daha fazla oku...

Bilgisayar oyunları ve medya kullanımı başağrısını tetikliyor!

yonetim2021-12-15T14:54:15+00:00

Çocuk ve ergenler bilgisayar başında geçirdikleri süreyi fark etmezler. Bu süreyi bilgi edinmek, ders çalışmak, hobiler edinmek ve sosyalleşmek gibi amaçlarla geçirseler de çocuk-ergen yaş grubunda en büyük zamanı bilgisayar oyunları için harcarlar.

Medya kullanımı;

Bu günlerde çocuklar elektronik medya-cep telefonları, tablet bilgisayarlar, video oyunları ve bilgisayarla çok fazla zaman harcıyorlar. Araştırmalardan elde edilen bulgulara göre çocukların elektronik medya ile harcadıkları zaman, neredeyse tam zamanlı bir işin alacağı zaman kadar olmakta, haftada 53 saati bulmaktadır. On yıl öncesindeki akranları ile karşılaştırıldıklarında günümüz çocukları her gün müzik dinlemeye, TV ve film izlemeye, video oyunları oynamaya ve internette sörf yapmaya daha fazla zaman harcamaktadır.

Çoğu genç, cep telefonuna veya akıllı telefona sahip. Her 3 gençten birinin ise kendine ait bir dizüstü bilgisayarı var. Kaiser Aile Vakfı’nın yürüttüğü yeni bir araştırmaya göre bu gençler medya araçlarını daha fazla kullandıkça daha az mutlu olma eğilimindeler. Araştırmaya göre bir gün içerisinde zamanın 16 saatten daha fazlasını medya araçları ile geçiren çocuklar “ağır medya kullanıcıları”, medya araçları ile 3 saatten daha az zaman harcayanlar ise “hafif medya kullanıcıları” olarak isimlendiriliyor. Bu durum medya araçlarının çok fazla kullanılması mı çocukları mutsuz ve sorunlu hale getiriyor yoksa sorunlu ve mutsuz çocuklar mı medya araçlarını daha fazla kullanıyorlar? sorusunu akla getirmektedir. Bu çocuklar ayrıca yeterince egzersiz yapmıyor ve hareket etmiyorlar. Bu da obeziteye eğilime, obezite ise başta migren ve psödotümör serebri olmak üzere pek çok başağrısı türü için artan riske sebep olmaktadır.

Medya iyi veya kötü değildir, önemli olan nasıl kullanıldığıdır. Günümüzde medya gençleri hayatlarındaki her şeye dair; aileleri, elbiseleri, cinsiyetleri, sevgi ilişkileri, yedikleri ve içtikleri her şeyle ilgili adeta bir mesaj bombardımanına tutmaktadır. Böyle bir bilgi ve ilgi yoğunluğu tam da kendilerini bulma, özerklik ve aidiyet ihtiyaçları içindeki gençler ve çocuklar için önemli bir cazibe alanı oluşturmaktadır. Medya araçlarının kullanımında bir denge sağlama sorumluluğu ise ebeveynlere düşmektedir. (kaynak: http:// www.psikolojimagazin.com/cocuklar-ve-medya)

Bilgisayar oyunları;

Bilgisayar oyunlarını hastalık derecesinde tutku haline getiren çocuklarda depresyon, anksiyete ve sosyal fobi sorunları artar. Araştırmacılar haftada yaklaşık 31 saatin üzerinde bilgisayar oyunlarına bağımlı olan çocukları “patolojik oyuncu” olarak tanımlanmaktadır. Bu gruptaki çocuklarda sosyal fobi riskinin daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Ayrıca tepkili ve yaşıtları arasında rahat edemeyen çocukların daha fazla bilgisayar oyunu oynadığı bildirilmektedir. Bilgisayar oyunları birebir iletişim gerektirmedikleri için bu tür kaygılı çocuklara güvenli, depresyon ve kaygı belirtilerini gideren bir ortam oluşturuyor.

Bu noktada yapılacak en akıllıca şey; bilgisayar oyunları başında geçirilen süreyi kısıtlamak olacaktır. Amerikan Pediatri Akademisi çocukların bilgisayar oyunları, televizyon ve bilgisayar başında geçirdikleri zamanın günde bir saatle sınırlandırılmasını öneriyor. Lise öğrencileri içinse sürenin günde iki saati aşmaması gerekiyor.

Küresel araştırma şirketi Newzoo tarafından Türkiye'de yaşları 16 ile 60 arasında değişen 30 milyon aktif internet kullanıcısı baz alınarak yapılan araştırmaya göre internet kullanıcılarının yüzde 72'si oyun oynamaktadır. Newzoo bu oranın Batılı ülkelerden daha yüksek olduğunu belirtiyor. Buna karşılık oyunlara para harcayan oyuncuların oranı ise yüzde 52 ve bu oran Avrupa ve ABD'deki oyunculara göre biraz daha düşüktür. (Kaynak: http://www.yenimesaj.com.tr/?haber,656964).

Bilgisayar oyunları buluğ çağındakiler arasında oldukça yaygın olup, oyun oynama oranı erkeklerde kızlara göre daha yüksektir ve erkekler bilgisayar oyunları oynarken daha çok eğlenmektedirler. Yapılan çalışmalarda öğrencinin bilgisayar oyunu oynaması ile akademik başarısı arasındaki ilişkiye bakılmış fakat aralarında bire bir doğru orantı olmadığı saptanmıştır.

Günümüzde bilgisayar oyunlarına yoğun ilgi olmasından yola çıkarak araştırmacılar oyun tabanlı eğitimsel tasarımlar geliştirmektedirler. Bu tasarımları geliştirirken yaş, cinsiyet, kişisel özellikleri göz önünde bulundurmaktadırlar.

Araştırmalar göstermektedir ki online oyunlar eğitimde oldukça başarılı sonuçlar vermektedir, bu başarıyı ise oyun oynayarak öğrenmenin eğlenceli olması ile ilişkilendirmektedirler (Kaynak: http://ceng.gazi.edu.tr/~hkaracan/BM515_academic.pdf).

Yerli şirketlerin 200 milyon dolar düzeyinde tahmin ettiği Türkiye dijital oyun pazarının 5 yıl içinde 1 milyar TL düzeyinde bir hacme ulaşacağı öngörülüyor, küresel araştırma şirketi Newzoo'nun araştırmasına göre pazar hacmi bu yıl ikiye katlanacak. Şirkete göre Türk internet kullanıcılarının bilgisayar oyunlarına harcadığı para 400 ila 500 milyon doları bulacak. Araştırmaya göre Türkiye'de sosyal ağ ve DVO (devasa online) oyunları son derece popüler ve harcanan toplam paranın yüzde 30'u ve oyunlara harcanan sürenin yüzde 40'ı bu tip oyunlara gidiyor. Oyun oynama yaşı giderek küçülüyor, yani 7'den 70'e oyun oynanıyor. Sektör temsilcilerine göre Türkiye'de de oyun sektörü çok hızlı büyümeye geçti, rekabet kızıştı.

Türkiye'de 20 milyon aktif oyuncu olduğu, dünyada ise bu rakamın 1 milyar olduğu bildirilmektedir. Dünyada online oyun sektörü hızlı bir büyüme sürecine geçti. Facebook eskiden sosyal bir ağ idi, şimdi facebook'u kuranlar bile şaşırmış durumda çünkü facebookta yüzde 80 oyun oynanmaktadır.  (Kaynak: www.dunya.com/dijital- oyunda-pazar-hacmi-5-yilda-1-milyar-tlye-cikac...)

Bilgisayar başında uzun süre geçirmek migren türü başağrıları için tüm dünyada bildirilen en sık nedendir (%45.9).

Özetle;

-Ailelerin çocuklarının medya araçları ve bilgisayar başında geçirecekleri süreye ait bir sınırlama getirmeleri,

-Aynı şekilde bu alana ayrılan bütçenin sınırlarını da birlikte belirlemeleri,

-Bilgisayar oyunları ve medya kullanımına ait içeriği birlikte saptayarak, denetlemeleri,

-Okul başarısı, sosyal aktivite veya bireysel gelişimde bir aksaklık ortaya çıktığında önceden koydukları kuralları gözden geçirmeleri,

-Çocukların başağrısının tetiklendiği zaman dilimleri ile bu araçların kullanımına ait çakışmaları ağrı günlükleri ile dikkate almaları,

-Medya araçları ve bilgisayar kullanımının çocuğun uyku düzeni ve beslenme alışkanlığını bozmadığından emin olmaları,

-“Ağır medya kullanımı” veya “patolojik oyuncu’’ gibi çocuk veya ergenin sağlığını tehdit edecek bir durumla karşılaştıklarında vakit kaybetmeden bir uzmana danışmalarını önermekteyiz.

 

Kaynaklar: Özge A, Ayta, S. ‘Bilgisayar oyunları ve medya kullanımı başağrısını tetikliyor. Ailelerin hem çocukları hem de paraları risk altında!’ Anne Yapamam Başım Çok Ağrıyor (Ed. A Özge) içinde. İstanbul; Boyut Yayıncılık, 2014.

Daha fazla oku...

Başağrılı çocuk ve ergenlerde internet/oyun bağımlılığı

yonetim2021-12-15T14:52:40+00:00

Pozitif bilim açısından bakıldığında bilgisayar ve internet başında haftada 8-10 saati aşacak süreyle vakit geçiren bireyler ‘bağımlı’ kategorisinde değerlendirilmektedir. Sürekli değişen geometrik ve ışıklı şekillerden oluşan uyaranlar ‘migren’ türü baş ağrısını, sürekli aynı pozisyonda kalmak ve oynanan oyunlardaki skor için gerilmek baş ve çevreleyen kasların gerilmesi ile karakterize ‘gerilim türü baş ağrılarını tetiklemektedir. Bununla birlikte bilgisayar başında uzun süre kalındığında oluşan yanlış vücut duruşu baş ağrıları için tetikleyicidir. Dahası ekran karşısında daha az göz kırpan çocuklarda ekranın elektromanyetik radyasyonu migren ataklarını daha fazla oranda tetiklemektedir. Öte yandan uzun süre ekran karşısında zaman geçirmek obeziteye zemin hazırlar. Daha evvel bahsi geçtiği üzere obezite başta migren olmak üzere pek çok baş ağrısı türü için en önemli risk etmenlerinden biridir. Yine uzun süre ekran karşısında kalmak hobilere ayrılan zamanı azaltır, aile içi paylaşımı ve sosyal gelişimi olumsuz etkiler. Bu durum baş ağrısı sıklığındaki artışla doğrudan orantılıdır. Bu nedenle;

*Aileler ve uzmanlar çocukların-ergenlerin baş ağrısının tetiklendiği zaman dilimleri ile bu araçların kullanımına ait çakışmaları ağrı günlükleri ile dikkate almalıdırlar.

*Bilgisayar çocukların yatak odalarından uzaklaştırılmalıdır, aile bireylerinin bulunduğu ortak alanlara taşınmalıdır.

*İnternete bağlanma zamanlarının kontrol altında tutulması gerekir.

*Çocuk ve ergenlerin yemek saatlerinde bilgisayar başında oturmaları engellenmelidir.

*İnternete haftalık giriş ve çıkış saatleri, girilecek site türleri belirlenmeli ve bunlar anne-baba tarafından kontrol edilmelidir.

*Çocuğun arkadaşlarına sosyal ortamlarda daha fazla zaman ayırması, sinema ve tiyatroya gitmesi, müzeleri gezmesi, spor faaliyetleri gibi sosyal ve sportif aktivitelere katılması sağlanmalıdır. Her fırsatta doğaya çıkmak, sportif aktivitelerde bulunmak gibi gerçek etkinlikler, ‘sanal’ etkinliklere tercih edilmelidir.

*Aileler çocuklara daha fazla ve daha kaliteli zaman ayırmalı, birlikte yapılacak aktivitelere öncelik verilmelidir.

 

Kaynaklar: Özge A, Ayta, S. ‘Bilgisayar Başında Geçirilen Süre Uzadıkça Başağrısı Olasılığı Artıyor!’ Anne Yapamam Başım Çok Ağrıyor (Ed. A Özge) içinde. İstanbul; Boyut Yayıncılık, 2014.

Daha fazla oku...

Hipnik Başağrısı: On Altı Yaşında Bir Erkek Ergen Olgusu

yonetim2021-12-15T14:51:28+00:00

“Geceleri uykudan uyandıran, en fazla 10 dakika süren başağrısı...”

On altı yaşında bir erkek hasta.  On çocuklu ailenin sekizinci çocuğu, doğumda kordon dolanması öyküsü mevcut. Sınırda “mental retarde” (zihinsel gerilik) olarak değerlendirildiği için 5 yıl özel eğitim aldığı ifade ediliyor.

Yaklaşık 5 yıldır ayda ortalama 10 kez, geceleri uykudan uyandıran, en fazla 10 dakika süren başağrısı atakları tarif ediyor. Ağrı özellikle alında belirgin ve sıkıştırıcı özellikte. Ağrı esnasında başkaca bir sorun tarif etmiyor.  Obez olan hastanın muayenesi ve tıbbi incelemelerinde ek sorun tespit edilmedi. Düzenli verilen özgün bir ağrı önleyici ilaç ile ağrılar tamamen düzeldi. Hasta ve aile konu hakkında kapsamlı bir şekilde bilgilendirilerek takibe alındı. Diyetisyen işbirliği yapıldı ve kilo vermesi için egzersiz başlandı.

Hipnik başağrısı

Çocuk ergen yaş grubunda uyku ile ilişkili başağrısı seyrek görülen, ancak önemli bir sorundur.

Migren veya gerilim türü başağrısı tanısı alan hastalarda eşlik eden uyku bozuklukları sıktır.

Sağlıklı bir uyku alışkanlığı ve kaliteli uyku başağrısını azaltmak için yeterli olabilir.

Bununla birlikte YALNIZCA uykuda ortaya çıkan başağrılarında teşhis ancak kapsamlı film ve incelemeler sonucunda netleştirilebilir.

Uzanınca veya uykuda oluşan başağrılarında beyin içinde tümör gibi “yer kaplayan nedenler” mutlaka tetkik edilerek var olmadıkları kesinleştirilmelidir.

Bu olguda teşhis edilen “Hipnik Başağrısı” seyrek görülen ancak tedavisi çok kolay olan bir başağrısı nedenidir.

Çocuk-ergen yaş grubunda yalnızca başağrısı için değil, genel vücut sağlığı için de obezite önemli bir risktir. Çok disiplinli bir ekip çalışması ile düzeltilmelidir.

Kaynaklar: Özge A, Toros F, Güler G, Öksüz, N. Hipnik Başağrısı. Anne Yapamam Başım Çok Ağrıyor (Ed. A Özge) içinde. İstanbul; Boyut Yayıncılık, 2014.

Daha fazla oku...

Ağrıdan uyuyamamak; uykudan dinç uyanamamak!

yonetim2021-12-15T14:48:33+00:00

Yeterli ve kaliteli bir uyku sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır. Her yaşta insan için uyku süresi ve kalitesi değişmektedir. Ama bir yolunu bulup doğru zamanda doğru şekilde uyuyup sabah zinde bir şekilde kalkmayı becermek zorundayız. Bunu beceremezsek ne mi olur? Biraz anlatayım bildiğim kadarıyla.

Öncelikle size biraz “leptin”den bahsetmek istiyorum. Leptin, son on yılda yıldızı parlayan moleküller arasında sayılabilen çok fonksiyonlu özel bir moleküldür. Ağrıdan depresyona, barsak sorunlarından demans’a kadar bir dizi hastalıkla ilişkisi yayınlandı son yirmi yılda ağırlıklı olarak. Leptin hormonunun bizim coğrafyamızda gece 23:30 ile sabah 05:30 arası en yüksek oranda salgılandığı kabul edilir. Duygu durum, hafıza ve ağrı gibi pek çok mekanizmada farklı yönleri ile görev alır. Ama özellikle beynimizde hücrelerin çalışması sırasında üretilen doğal toksinleri sağlıklı bir şekilde uzaklaştırırken aldığı görev özel bir takdiri hak eder.

Bazıları uykuya dalamadıklarından, dalsalar da sık sık uyandıklarından, uykularında ellerini ayaklarının kendi iradeleri dışında durmadan hareket ettiğinden, canlı rüya gördüklerinden ve hatta uyurgezer olduklarından söz ettiklerinde aklıma hep “leptin” gelir. Beyinde uzun dönem etkileri ve gelecekteki demans’ı hızlandırması, içten içe endişeye sevk eder beni. Hele ki günümüz gençlerinin dünyanın öteki yarısındaki arkadaşlarıyla online oyun oynamak uğruna uykusuz geçirdikleri gecelerden sonra baykuş misali bir yaşam döngüsüne girdiklerinde, gözümün önüne onların beyin şebekeleri gelir.

“Eyvah! Tıpkı odaları gibi şebekeleri de dağınık ve pis oldu; şimdi ne yapmalı?” diye düşünürüm elimde olmadan. Migren nedeniyle takip etiğim hastalarım bazen şöyle söylenirler: “Hafta sonunu hiç sevmiyorum doktor hanım. Hafta içinde ne güzel planlar yapıyoruz hafta sonu için. Oysaki normal saatimden biraz geç uyandığımda, başımda berbat bir ağrı ile başlıyorum güne. Hem benim günüm berbat olup hayallerim suya düşüyor, hem de ailemin hafta sonunu ve ortak planlarımızı bozduğum için kendimi çok kötü hissediyorum.” Elbette ki bu durum tesadüften çok öte biyolojik temeli olan bir ilişkinin ürünüdür.

Çocuk-ergen yaş grubunda her dört migrenliden birinde uyku bozukluğu olduğu kabul edilir. Özellikle son yıllarda artan ekran bağımlılığı ve değişen uyku hijyeni alışkanlıkları ile birlikte bu oranın daha da artacağından endişeliyim.

Bir gün müzmin migren nedeniyle kötüleşen ağrıları için şikâyet eden yaşlı bir kadın hasta gelmişti muayeneye. Araştırıyorum, soruyorum, bakıyorum; bir türlü bulamıyorum, iyi giden tedavinin neden yeniden işe yaramaz hale geldiğini. Derken, hastanın elindeki akıllı telefon gözüme çarptı. Biraz kafamı dağıtmak, biraz da ortamdaki gerilimi azaltmak için sordum: “Kullanabiliyor musun elindeki akıllı telefonu, aran nasıl?” Hastadan önce yanındaki gelini cevap verdi soruma: “Sormayın doktor hanım; annem, benim oğlandan beter bağımlı oldu bu telefona. Bütün gece ‘Şekerli’ miymiş neymiş, bir oyun oynuyor; sabaha kadar uyumuyor puan toplayacağım diye. Gece yolladığı mesajlara cevap vermiyorum diye de benimle kavga ediyor.” Doğal olarak o anda anlaşıldı hastanın ağrılarının neden kötüleştiği ve çözümü ürettik birlikte, birazcık da nasihat ederek yaramazlığı için. Aklıma geldikçe gülümserim, hastanın mahcup yüzü ve gelinin, “Bak yeri geldi, nasıl da şikâyet ettim seni” halleri için.

Yıllar önce yapılan bir araştırma, migrenli kişilerin idrarlarında sağlıklı bireylere oranla melatonin isimli doğal uyku hormonu seviyesinin düşük olduğunu gösterdi. Burada melatonin’in eksikliği tek başına uyku mekanizmasına verdiği etkilerle sınırlı kalmayıp, salgılandığı pineal bez’den yönetilen diğer işlevler de aksadığı için migren kimyasallarını değiştirdiği ortaya çıktı. Değişen kimyasallar, migren ataklarında yaşanan pek çok biyolojik değişimi tetikleyerek bireylerin beyinlerini etkiledi. Bu noktada klasik “eksiği yerine koy” doktrinine uyarak yapılan melatonin takviyeleri uyku düzenini sağlasa da, migren ağrılarında tatmin edici bir yarar sağlamadı.

Bugüne dek edindiğimiz bilimsel kanıtlar gerek leptin, gerekse melatonin’in uyku düzeni-migren ilişkisini açıklarken önemli; ancak henüz tüm boşlukları doldurulmamış etkileri olduğunu gösterdi. Bu konuda yeni gelişmelerin boşlukları dolduracağını ümit ederken uyku sorunlarına migren özelinde daha özenle yaklaşmamız gerekiyor.

Biliyoruz ki doğası ne olursa olsun uyku bozuklukları migren bahçesinde her an hazır ol da bekleyen tohumlardır. Uygun ortam bulduklarında yeşerir ve bahçenin verimliliğini düşürürler. Gerek aileler gerekse hekimler bu yakın ikiliyi dikkatle gözlemek ve birlikte yoluna koymak zorundadırlar.

Bazen uyku hijyenini yeniden tesis etmek doğal yollarla mümkün olmaz. Bu durumda doğal uyku hormonu olarak bilinen melatonin takviyesi gerekebilir. Huzursuz bacak sendromu, uyurgezerlik ve uyku terörü gibi tablolar ise tıbbi destekle çözülebilir.

O halde migrenden kaçınmak için sağlıklı bir uykuya, uyku bozukluğundan kaçınmak için ağrısız gecelere ve sağlıklı bir uyku hijyenine ihtiyacımız var.

Uykunuz başınızdan eksik olmasın. Ya da bir hastamın dediği gibi: “Başınız, uyku dışında bir şey için yere eğilmesin.”

Kaynaklar: Özge, A. Genetik Havuzdan Çeyiz Sandığına Migren. İstanbul; A7 Kitap Yayıncılık, 2018.

Daha fazla oku...

Başağrılı çocuk ve ergenlerde uyku bozukluğu olduğunda…

yonetim2021-12-15T14:43:19+00:00

Çocuk ve ergendeki yeterli ve sağlıklı uyku, sosyal ve akademik uyum ve başarı için temel ihtiyaçtır. Uykusuzluk veya uyku kalitesinde bozulma ertesi gün yaşanacak baş ağrısını tetikleyebilir. Tüm bunlar çocukta konsantrasyon ve algılama güçlüğü yaratarak başarıyı olumsuz etkiler. Araştırmalar çocuk ergen yaş grubundaki çocukların yaklaşık üçte birinin uyku bozukluğu olduğunu göstermektedir. Temiz bir uyku uyumama (geç yatma, geç saatlere kadar televizyon izleme, bilgisayar oynama kaynaklı olabilir) yaşam kalitesini bozar. Gün içinde karın ağrısı, baş ağrısı veya kaygı bozukluğu gibi yakınmaların sık yaşanmasına neden olur. Migren gibi baş ağrısı olan çocuklarda yaşanan uyku sorunları ağrıları sıklaştırır ve tedaviye cevabı olumsuz etkiler. Uyku bozukluğunun eşlik ettiği baş ağrıları nöroloji ve psikiyatri uzmanlarının iş birliği ile tedavi edilmelidir. Her yaşta çocuk ve ergenler için aşağıda bahsi geçen uyku hijyeninin temel kuralları dikkatle uygulanmalıdır;

*Uyku saati belirli olmalıdır.

*Uyku sırasında ya da hemen öncesinde yoğun uyaranlar verilmemelidir.

*Uykuya geçişte çocuk çok aç ya da çok tok olmamalıdır.

*Hangi saatte uyumuş olurlarsa olsunlar çocuklar biyolojik saatin korunması açısından sabah belirli bir saatte uyandırılmalıdır.

*Yatak odası yalnızca uyku için kullanılmalıdır. 

*Çocuk sabah uyandığında yatakta uzun süre oyalanmamalıdır.

*Uyku saatine yakın çay, kola, kahve gibi uyarıcı sıvılar alması önlenmelidir.

*Gereğinde gündüz uykusu kaldırılmalıdır.

*Uykuda kâbus, gece terörü gibi uyku bozuklukları uyku kalitesini etkilediği için tedavi edilmelidir. Özellikle derin uyku bozukluklarında, ebeveynler gün içinde kaygılarını çocuğa aktarmamaları konusunda uyarılmalıdır. Böylesi durumlarda çocuklar derin uykuya dalma şansını yitirebilirler.  Derin uyku bozukluklarında gün içinde kısa süreli uyuma şansı vermek uyku bozukluğu sıklığını azaltabilir.

Kaynaklar: Toros F. ‘Başağrılı Çocuk ve Ergenlerde Uyku Bozukluğu Varsa…’ Anne Yapamam Başım Çok Ağrıyor (Ed. A Özge) içinde. İstanbul; Boyut Yayıncılık, 2014.

Özge A, Toros F, Güler G, Öksüz, N. Hipnik Başağrısı. Anne Yapamam Başım Çok Ağrıyor (Ed. A Özge) içinde. İstanbul; Boyut Yayıncılık, 2014.

Daha fazla oku...

Görsel Auralı Migrene Eşlik Eden Atopik Bozukluk ve Tik Bozukluğu: On Dört Yaşında Bir Erkek Ergen Olgusu

yonetim2021-12-15T14:42:11+00:00

“Ağrıdan yaklaşık 1 saat önce gözünde ışık çakmaları...”

On dört yaşında, çocukluk çağında ara ara karın ağrıları olan allerjik bünyeye sahip bir erkek çocuk. Aynı zamanda astım ve tik bozukluğu da olan hasta erken yaşta okula gönderilmiş.

Yaklaşık 1 yıldır ayda ortalama 1 kez olan ve en az 18 saat süren bulantı, kusma, baş dönmesi, göz kapağında düşüklük, gözlerde yanma ve kızarıklığın eşlik ettiği şiddetli başağrısı atakları tarif ediyor. Ağrı öncesi içe kapanma şeklinde duygudurum değişikliği tanımlanıyor. Ağrıdan yaklaşık 1 saat önce gözünde   ışık çakmaları tarif ediyor. Daha önce gittikleri göz doktorları problem saptamamış. Astım atakları tedaviyle büyük oranda düzelmiş. Başağrısı nedeniyle kendisini sık sık arkadaşlarından soyutluyor. Başağrısı olduğu günlerde okula gitmiyor. Anneanne ve teyzede migren öyküsü olan aile çok endişeli idi. Muayene ve çekilen filmlerde problem saptanmadı. Çocuk-Ergen Psikiyatrisi ile ortak takipte olan hasta yaşam önerileri ve ilaç tedavisi ile son 3 ayda yalnızca bir atak geçirdi. Atak şiddeti ve süresi eskiye oranla daha iyi durumda.

Görsel auralı migrene eşlik eden atopik bozukluk ve tik bozukluğu

Çocuklarda okul çocuğu döneminde dikkati çeken astım gibi allerjik bozukluklar (atopi) migren öncüsü veya eşlikçisi kabul edilebilen bozukluklardır. Özellikle ailede migren öyküsü olan çocuklarda akılda bulundurulmalıdır.

Tik bozukluğu tek başına görülebildiği gibi migren ilişkili bir sorun olarak da görülebilir.

Migren atakları sırasında bazı kişilerde göz kapağında düşme, gözlerde kızarma, göz yaşarması, yüzde şişme, yüzde kızarma veya terleme şeklinde istem dışı (otonomik) belirtiler görülür. Bu şikâyetler migren tedavisi ile paralel olarak kendiliğinden düzelir, ayrıca tedavi gerektirmezler.

Migren, çocuk ve ergenlerde okul başarsını düşüren, onları sosyal hayattan ve hobilerinden mahrum bırakan önemli ve sık görülen bir sorundur. Doğru ve etkin bir tedavi çocukların sosyal ve akademik başarıları için de hayati önem taşımaktadır.

Kaynaklar: Özge A, Toros F, Güler G, Öksüz, N. Görsel Auralı Migrene Eşlik Eden Atopik Bozukluk ve Tik Bozukluğu. Anne Yapamam Başım Çok Ağrıyor (Ed. A Özge) içinde. İstanbul; Boyut Yayıncılık, 2014.

Daha fazla oku...

Başağrılı çocuk ve ergenlerde tik bozukluğu olduğunda…

yonetim2021-12-15T14:40:38+00:00

İstemsiz motor hareketlerden olan tikler, çocukluk çağında en sık görülen hareket bozukluğudur. Tikler sıklıkla yüzde başlar, sıklığı ve şiddeti gün içinde dalgalanma gösterir. Bunun yanında gün içindeki stres etmenleri ile artış sıkça gözlenir. Tiklerdeki dalgalanmalar en sık 10-12 yaş aralığında görülür. Tik bozukluğu tek başına görülebildiği gibi migrenle ilişkili bir sorun olarak da görülebilir. Özellikle ailede migren öyküsü olan çocuklarda akılda bulundurulmalıdır. Baş ağrısı tikleri tetikleyen önemli etmenlerden biri olabilir.  Öte yandan tikler ile saplantı zorlantı bozukluğu (obsesif kompulsif bozukluk-OKB), dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve özgül öğrenme bozuklukları gibi ek psikiyatrik sorunlar sıkça birliktelik gösterir. Akut ve kronik stres tiklerin alevlenmesine neden olabileceği için, özgüven eksiklikleri, sosyal streslerle baş edebilme özelliği, aile ilişkileri ve okul uyumu gibi konular tedavide mutlaka ele alınmalıdır. Eşlik eden baş ağrısı gibi bedensel yakınmaların olduğu durumlarda tedavi mutlaka çok disiplinli olarak planlanmalı, sorunların kendi uzmanları tarafından ayrı ayrı tedavi edilmesi önerilmektedir.

Kaynaklar: Toros F. ‘Başağrılı Çocuk ve Ergenlerde Tik Bozukluğu Varsa…’ Anne Yapamam Başım Çok Ağrıyor (Ed. A Özge) içinde. İstanbul; Boyut Yayıncılık, 2014.

Daha fazla oku...

Çocuk ve ergenlerde öğrenme güçlükleri ve bellek sorunları migren habercisi kabul edilebilir mi?

yonetim2021-12-15T14:39:15+00:00

Öğrenme güçlükleri, son yıllarda tıpta bilgi birikimi ve ilginin arttığı alanlar arasında sayılmaktadır. Tıp literatürüne kazandırılan yeni çalışmalar bize migrenin sadece belirtilen özelliklerde baş ağrısı ataklarından ibaret olmadığını öğretti. Migren atakları bilgilerin anlık bellekten kısa ve uzun süreli belleğe aktarılmasını olumsuz etkiler. Bu nedenle migren genetik tohumlarıyla doğan çocuklar akranlarına göre bir parça farklı şekillerde öğrenir bilgileri. Keza hatırlama konusunda da farklı performans gösterirler, yaşadıkları migren ataklarının türü ve sıklığıyla orantılı olarak.

Öğrenme güçlüğü, bazen migren öncesi saatlerde birazdan gelecek olan atağı haber veren bir belirti olabilir. Öte yandan, migren atakları sırasında bireylerin zihinsel becerilerinin öğrenme ağırlıklı olarak kötüleştiğini biliyoruz. Ancak ne hastalar ne de hastanın ağrısına odaklanan hekimler için bu sorun çoğu zaman ağrının gölgesinde kalmaya mahkûm olur. Son olarak da detaylarını aşağıda açıklayacağım şekilde tekrarlayan migren ataklarının beyindeki öğrenme mekanizmalarına verdiği zarar dikkate alınmalıdır.

Son yıllarda daha da iyi anladık ki beyin kabuğu ve içerisinde ağrının temsil edildiği dokuz farklı alanı birbirine bağlayan, ağrının temsil merkezi olarak kabul edilen ve “özel ağrı şebeke” anlamına gelen ağrı matrisi var. Bu matrisin özellikle de gelişen beyinlerde sıkça meşgul edilmesi, çok ta keyifli olmayan bir ağrı hafızası gelişmesine sebep oluyor. Gelişmiş bir ağrı hafızası zamanla ilgili beyin şebekelerinde kalıcı hasarlara kadar gidebilen bir dizi soruna zemin hazırlıyor. Yıllar süren ağrı deneyimi sonrasında, “Artık daha çok unutur oldum” diyen hastalarımı daha kolay anlar oldum, bu bilgileri birer birer kavradıkça.

Özetleyecek olursam bilim dünyasında yaşanan son gelişmeler gösteriyor ki;

-Migren atağı öncesindeki saatlerde (hazırlık aşaması) zihinsel beceriler %30 azalıyor.

-Eğer kişi “auralı migren” dediğimiz beyin kabuğuna ait geçici işlev bozukluğu ile seyreden bir atak yaşıyorsa, bu oran %56’yı buluyor.

-Migren atağının tüm göstergeleri ile ortaya çıkıp kişinin yaşamsal işlevlerini aksattığı dönemde zihinsel beceri kaybı %38 olarak raporlanmış.

-Nitekim üzerinden adeta dozer gibi geçen bir ağrıyı atlatmış kişide zihinsel beceriler test edildiğinde, %40 civarı bir azalma olduğu saptanıyor.

Migrenin sadece ağrı ve beraberinde gözlenen bedensel sorunlardan ibaret olmadığını, özellikle sıkça yaşanan ağrı ataklarının etkisiyle gözlenen diğer sorunları da düşünelim. Örneğin, hastaların %42’si atakları sırasında duygu durum sorunları yaşıyorlar. Sıklıkla her zamankinden daha depresif ve kaygılı oluyorlar. Keza hastaların %42’si görme sorunları yaşıyor. Bu sorunlar da doğal olarak zihinsel beceriler için göz ardı edilemeyecek bir dezavantaj oluşturuyor.

Mevcut göstergeler ışığında tüm değişkenler hesaba katılırsa, migren atakları nedeniyle bireylerin zihinsel becerilerinin toplamda %87 gibi yüksek bir oranda bozulduğunu söyleyebiliriz. Bu durumun uzun dönem sonuçları ve ileri yaşta beklenen Alzheimer hastalığı gibi zihinsel işlevleri etkileyen sorunlarla bağlantısı konusunda henüz net bir çıkarımda bulunmak mümkün değil. Ancak tedbirli olmak için yeterince neden var gibi görünüyor.

-Migrenli isek sık atak geçirmemek için yardım almalıyız.

-Yaşamın her anında zihinsel becerilerimizi güçlendirecek fiziksel ve zihinsel egzersizler yapmalıyız.

-Aktif sosyal yaşam için fırsat yaratmalıyız.

-Kendimizi hobilerle güçlü tutmalıyız.

-Gün içerisinde ruhumuzu dinlendirmek ve iyi hissetmek için kendimize belirli bir süre ayırmalıyız.

-Ve tüm dünyada ve ülkemizde var olan tüm sorunları tek başımıza düzeltemeyeceğimize göre, mutlu olmak için önce kendi bakış açımızı değiştirmeliyiz. Bu şekilde belki dünya için de iyi şeyler yapabiliriz.

Kaynaklar: Özge, A. Genetik Havuzdan Çeyiz Sandığına Migren. İstanbul; A7 Kitap Yayıncılık, 2018.

  Prev123…6Next  

Son Yazılar

  • Çocuk-Ergenlere Mektup Var!
  • Doktora gitmeden önce başağrıları hakkında çocuğunuzu bilgilendirin: Örnek bir ebeveyn-çocuk diyaloğu
  • Başı ağrıyan çocukları olan ebeveynlere yönelik genel öneriler: Ağrısız bir yaşam için ne yapabilirsiniz?
  • Çocuk ve ergenlere yönelik atak esnasında ağrıyla başa çıkma önerileri: Ağrınız varken ne yapmalısınız?
  • Ağrı Kesici İlaç Kötüye Kullanımına Bağlı Başağrısı: On Dört Yaşında Bir Kız Ergen Olgusu

Son Yorumlar

    Arşivler

    • Aralık 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021

    Kategoriler

    • Hastalar için dünyadan manşetler
    • Hastalar için eğitim
    • Hekimler için dünyadan manşetler

    Meta

    • Giriş
    • Yazı beslemesi
    • Yorum beslemesi
    • WordPress.org

    Recent News

    • Çocuk-Ergenlere Mektup Var! Aralık 16, 2021
    • Doktora gitmeden önce başağrıları hakkında çocuğunuzu bilgilendirin: Örnek bir ebeveyn-çocuk diyaloğu Aralık 16, 2021
    • Başı ağrıyan çocukları olan ebeveynlere yönelik genel öneriler: Ağrısız bir yaşam için ne yapabilirsiniz? Aralık 16, 2021

    Categories

    • Hastalar için dünyadan manşetler
    • Hastalar için eğitim
    • Hekimler için dünyadan manşetler

    Archives

    • Aralık 2021
    • Eylül 2021
    • Ağustos 2021

    © Copyright 2021. Tüm Hakları Saklıdır.

    • Anasayfa
    • Hakkımızda
      • Vizyon Misyon
      • Yönetim Kurulu
      • Üyelerimiz
      • İş Birlikleri
      • Dernek Tüzüğü
    • Eğitim
      • Hekimler İçin
      • Hastalar İçin
    • Projeler
      • Hekimler
        • Projeler
      • Hastalar
        • Projeler
    • Üyelik
      • Üyelik Koşulları ve Başvuru Formu
      • Üyelik Aidat Bilgileri
    • Basında Biz
    • İletişim
    • Türkçe
    • English