Cep telefonları ve kablosuz yaşam migren ataklarını tetikliyor mu?
yonetim2021-12-15T14:55:37+00:00Modern çağın dikenli gülleri oldu, 5 dakika bile ayrı kalamadığımız akıllı telefonlar, tabletler ve diğer mavi ekranlar. Her yaştan insan, neredeyse onları kontrol etmeden yarım saat bile geçiremez oldu, özellikle de ülkemizde. İnsanlar, yanında uyandığı eşine “Günaydın” demeden ekrandaki sanal âleme “Günaydın” dileklerini gönderir oldu. Hatta iş öyle bir noktaya geldi ki, eşine ait bir özel günü kutlamak için sanal âleme, “Canım kocacığım, seni çok seviyorum! İyi ki benim eşim oldun…” vb. duygu paylaşımı yapıyor. Yanındaki koltukta oturan eşi de uyduları aşıp ta gelen bu mesaja yanıt olarak, “Evet canım karıcığım, ben de seninle karşılaştığımız güne şükrediyorum; iyi ki benim karım oldun…” anlamında duygular döktürüyor ve o mesaj da uyduları aşıp geliyor eşinin ekranına. Takiben giden kalp emojileri (mısırdaki hiyeroglif görsellerini andıran bu duygu durum görselleri o kadar popüler oldu ki 2017 yılında, adına film bile yapıldı ve hatta uluslararası bir ödül bile aldı) de aynı yollardan gidip geliyor nitekim.
“Bunda bir terslik var!” diye düşünüyor insan. Bu iki insan neden duygularını birbirinin gözüne bakıp da paylaşmıyor. Hatta emojiler yerine neden birbirine dokunmayı tercih etmiyor? Bu kadar basitçe çözülebilecek bir şey için neden teknoloji ve onca maddi kaynak harcanıyor? Ve nihayetinde iki kişiyi ilgilendiren bir durum için neden onca insanın hayatının çok değerli saniyeleri veya dakikaları harcanıyor? Biz ipin ucunu ne zaman ve nerede kaçırdık?
İşin sosyal yönünü sosyal bilimcilere bırakıp biyolojik yönüne gelirsem, beni yukarıdaki örnekte iki kişinin ekranlarından gönderdikleri mesajlar değil, o sırada maruz kaldıkları elektromanyetik alan ilgilendiriyor, bir hekim olarak. Zira akıllı telefonları bir kablosuz internet ağına bağlanmak için, o ağdan mesaj göndermek için ve gelen mesajları anında alabilmek için sürekli 900 MHz ve üzeri dalga boylarında elektromanyetik alan (EMA) yaymak durumunda. Bu elektromanyetik alanlara telefonla konuşmak için uyduya bağlanmak, televizyonun uydusu için maruz kalınan elektromanyetik alan, fişe takılı her aletin yaydığı elektromanyetik alan, lambalar vb. etkenler eklendiğinde, adeta elektromanyetik alan atmosferinde yaşadığımız düşünülebilir. Kötü haber şu: Bu elektromanyetik alanların dalga boyları bizim sinir sistemimizdeki iletkenlik dalga boyu ile çakışıyor. Dolayısıyla bu alanlar doğrudan sinir hücrelerinde ve ağlarındaki iletkenlikle başlayan bir dizi hasara sebep oluyor. Kemik iliğini etkilemelerinden kısırlığa, beyin tümörlerinden kaygı bozukluklarına, uyku bozukluklarından erken Alzheimer’e kadar bir dizi sağlık etkileri gösterilen bu alanlar konusunda benim de hekim olarak deneyimim oldu vaktiyle. 2000’li yılların başında biyofizik bölümünden bir arkadaşımla kurbağaları yukarıda söz ettiğim 900 Mhz alan gücünde radyasyon yayan bir kaynağın karşısından 14 gün günde 4 saat tutup, akabinde kurbağaların siyatik sinirlerini (bacaklarındaki en güçlü sinir) elektron mikroskopta incelediğimizde gördüklerimiz bizi derinden etkilemişti. Zira sinirler adeta kezzapla yakılmış gibi berbat bir haldeydi. O günden sonra bizim evdeki kablosuz telefonlar gitti ve oğullarımıza ortaokulu bitirinceye dek akıllı telefon almadık; her ne kadar şimdi onlar da birer ekran bağımlısı sayılabilecek grupta olsalar da, en azından becerebildiğimiz kadar korumuştuk vaktiyle.
“Bu iş madem bu kadar vahim, bizim neden tam olarak haberimiz yok?” diye sorabilirsiniz. Nasıl olsun ki; haber almak için kullanacağınız her alan EMA bağımlı. Dahası, Dünya Sağlık Örgütü’nde bile EMA Çalışma Grubu’nda kablosuz yayın (GSM) operatörlerinin veto haklı üyeliği mevcut. Yani kimsenin sizin için kendi bindiği dalı kesmesini beklememek gerek.
Olayın tıbbi yönüne geri dönecek olursam; elektromanyetik alanların insan sinir sistemi (beyin, beyincik, omurilik, vücutta dağılan sinir ağları) üzerindeki etkilerini iki ana grupta incelemek gerekir diye düşünüyorum.
- Elektromanyetik Alanların Direkt Etkileri: Bunlar 900 MHz ve üzeri dalga boyunda gözle görünmeyen dalgalar yayan, dalga boyları gereği biyolojik varlıkların ve özelikle de sık kullanan insanoğlunun biyolojik sistemlerinde elektriksel akışı bozarak kalıcı hasar veren dalgalardır. Modern yaşamda yatağımızın başucunda duran telefondan başlayarak, kablosuz ve kablolu internet vericileri, kullandığımız elektrikli aletler, mikrodalga fırınlar, lambalar, arabamızdaki kablosuz bağlanma sistemleri dâhil pek çok alanda etkiliyor bizleri. Diyeceksiniz ki: “Kaçış yok artık bu cihazlardan; biz onların getirdiği kolaylıklara çoktan alıştık ve vazgeçemeyiz bu noktadan sonra.” Ya da, “Haklısınız; ben de aynı fikirdeyim ancak daha bilinçli kullanabilir miyiz? Ne değişecek ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle açıklayayım: Bu alanların insan hücresinde yarattığı etki maruz kaldığımız sıklık ve tek seferde maruz kaldığımız süre ile yakından ilişkili. Yani telefonu açıp kulağınıza dayadığınızda 3 dakika konuşmakla 30 dakika konuşmak arasında sinir hücrelerinin için çok şey değişiyor. Bu işi günde 3 kez yapmakla 10 kez yapmak arasında da çok şey değişiyor. Sık ve uzun süre maruz kalırsak bu elektromanyetik alanların hücre DNA’sında kırılma yaratarak kalıcı hasara yol açtığını biliyor bilim dünyası. Ve bildiğim kadarıyla uçaklardaki elektromanyetik alan etkisini bertaraf edecek koruyucu sistemler dahi geliştirildi bir noktaya kadar; ancak insan için henüz böyle iyi bir haber yok henüz.
- Elektromanyetik Alanların Dolaylı Etkileri: Artık çoğumuz hafta sonları doğaya çıkmak, eskiden olduğu gibi panayırları gezmek yerine kapalı alan alışveriş merkezlerine gider olduk. Yazın serin kışın da sıcak olduğu için, aradığımız her şeyi bir arada sundukları için, içerisinde gözümüze ve ruhumuza iyi gelecek bazı nesneler ve görseller barındırır olduğu için özellikle de bizim ülkemizde çokça tercih edilir oldu bu merkezler. Yurt dışında olduğu gibi akşam saat 6’da kapanmadıkları için hafta içi geç saatlere kadar bile faydalanabiliyoruz imkânlarından. Ancak burada geçirdiğimiz zaman uzadıkça artan baş ağrısı, kaygı eşiğiniz ve huzursuzluğunuz dikkatinizi çekti mi?
Peki ya elinizdeki mavi ekranlardan sosyal medyada biraz sayfama bakayım diye elinize aldığınızda gün sonunda toplamda ne kadar zaman geçirdiğinizi düşündünüz mü hiç? O kadar zaman da kaç sayfa kitap okunurdu? Kaç dostla yüz yüze sohbet edilebilirdi? Kaç dakika dışarıda yürüyüş yapılabilirdi? Örnekler çoğaltılabilir elbette; ancak tüm bunlar kitabımın konusu olan migreni direkt ve dolaylı olarak etkiliyor diye anlatıyorum size bunları.
Nasıl mı?
Sıkça elektromanyetik alanlarda;
- Migren atakları sıklaşır ve atak şiddeti artar.
- Zihinsel beceriler zayıflar.
- Biyolojik olarak tetiklenen stres artar ve bu da diğer biyopsikososyal sorunları olumsuz etkiler.
- Artan uyku sorunları migren ataklarını tetikler.
- Azalan egzersiz kapasitesi ve sosyal ağlar migren ataklarını tetikler.
“O halde ne yapabiliriz; yok mu bu işin bir çözümü?” derseniz, öğrendiklerimden damıttıklarımı şöyle sıralayabilirim sizler için: Hepsinin bilimsel kanıt düzeyinde olmadığını ve benim yorumlarımı da içerdiğini özellikle belirterek.”
- Bulunduğumuz ortamda kullanmadığımız tüm fişleri prizden çekelim.
- Kablosuz aletler yerine mümkün olduğunda kablolu şekillerini tercih edelim.
- Telefonumuzdaki kablosuz bağlanma seçeneklerini kullanmadığımız zamanlarda kapalı tutalım.
- Telefonda konuşurken eski usul kablolu kulaklıkları kullanalım. O aletlerin beynimizden özellikle de kulak kepçemizin 3 santim kadar içinde yer alan hafıza merkezi ve bağlantılarından 20 santim uzakta olduğundan emin olalım. Dolayısıyla cep telefonlarımızı gömlek cebinde taşımayalım ve yatarken yastığımızın altına koymayalım. Aksi halde kalbiniz veya beyniniz bu süre boyunca mikrodalga fırında gibi işlem görecektir. Keza tablet, taşınabilir bilgisayar gibi aletleri kucağımıza alıp çalışmayalım; bedenimizden en az 20 santim uzak tutacak sehpa gibi bir düzende kullanalım. Bu sayede bahse konu elektronik aletlerin merkez etki halkasından kabaca uzak kalıp kendimizi ortamdaki elektromanyetik alan gücü ile denk bir hale getirmiş oluruz.
- Binalarımızın ve yaşam alanlarımızın 100 metre yakınına bu tür elektromanyetik alan vericilerinin yerleştirilmesine engel olalım. Bu konuda kamuoyu yaratalım. Bir ara yaşadığım şehirde palmiye desenli vericiler nasıl da popüler olmuştu…
- Sosyal medyada geçirdiğimiz zaman için kendimize bir kontrol mekanizması hazırlayalım. Örneğin özel bir durumda değilsek (hastaneden icapçı hekim olmak veya bir yakınımızın hayati bir müdahalede olması gibi) mesaj bildirim özelliğini kapalı tutup, kendimize o gün için ne kadar zamanı bu işe ayıracağımız konusunda plan yapalım. Aletin başına geçtiğimizde çalar saat özelliğini açıp belirlediğimiz sürenin sonunda bizi uyarmasını sağlayalım. Biriktirdiğimiz zamanı ister kitap okumak, ister egzersiz yapmak, isterse dostlarınızla bir kahve içmek için değerlendirin orası size kalmış. Ancak tasarruf ettiğiniz zamanı gördüğünüzde inanıyorum ki çok şaşıracaksınız.
- Kendimize yatak odamız, ailecek oturma odamız gibi elektromanyetik alandan fakir alanlar yaratalım. En azından uyurken ve ailece sohbet ederken bu etkiden muaf olalım.
Tüm bunlar belki de sıkıcı gelmiştir, bilemiyorum; ancak, insan türünün evriminde önemli bir kırılma noktası olan yüksek teknolojiler için harcadığı onca zaman, para ve emek bir yana bedel olarak sağlığını kaybetmesi hiç de iyi olmaz. Ne dersiniz?
Kaynaklar: Özge, A. Genetik Havuzdan Çeyiz Sandığına Migren. İstanbul; A7 Kitap Yayıncılık, 2018.